NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
7 - (1649) حدثنا
خلف بن هشام
وقتيبة بن
سعيد ويحيى بن
حبيب الحارثي
(اللفظ لخلف)
قالوا: حدثنا
حماد بن زيد
عن غيلان بن
جرير، عن أبي
بردة، عن أبي
موسى الأشعري.
قال: أتيت
النبي صلى
الله عليه
وسلم في رهط
من الأشعريين
نستحمله. فقال
(والله! لا
أحملكم. وما
عندي ما أحملكم
عليه) قال:
فلبثنا ما شاء
الله. ثم أتى
بإبل. فأمر
لنا بثلاث ذود
غر الذرى.
فلما انطلقنا
قلنا (أو قال
بعضنا لبعض):
لا يبارك الله
لنا. أتينا
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
نستحمله فحلف
أن لا يحملنا،
ثم حملنا. فأتوه
فأخبروه. فقال
(ما أنا
حملتكم. ولكن
الله حملكم.
وإني، والله!
إن شاء الله،
لا أحلف على
يمين ثم أرى
خيرا منها،
إلا كفرت عن
يميني وأتيت
الذي هو خير).
{7}
Bize Halef b. Hişâm ile
Kuteybe b. Saîd ve Yahya b. Habîb El-Hârisî rivayet ettiler. Lâfız Halefindir.
(Dedilerki): Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylân b. Cerîr'den, o da Ebû Bürde'den, o da
Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Eş'arîlerden bir cemaat
içinde yüklerimizi taşıyacak (deve) istemek için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'e geldim.
«Vallahi size (deve)
veremem; zâten bende size verecek (deve) yok...» buyurdu. Bunun üzerine
Allah'ın dilediği kadar durduk. Sonra kendilerine bir takım develer getirdiler
de, bize üç tane beyaz hörgüçlü deve (verilmesini) emir buyurdu. Yola revân
olduktan sonra: Allah bize iyi hayır getirmez. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'e, yük devesi istemeye geldik. Bize deve veremiyeceğine yemin etti;
sonra verdi, dedik (yahut bunu bazımız söyledi). Bu konuştuğumuzu derhal ona
gidip haber verdiler. Bunun üzerine :
«Size yük hayvanlarını
ben vermedim; lâkin Allah verdi. Vallahi Allah diler de ben bir şeye yemîn
eder; sonra ondan daha hayırlısını görürsem, hemen yeminime keffâret verir, o
hayırlı şeyi yaparım.» buyurdular.
8 - (1649) حدثنا
عبدالله بن
براد الأشعري
ومحمد بن العلاء
الهمذاني
(وتقاربا في
اللفظ). قالا:
حدثنا أبو
أسامة عن
بريد، عن أبي
بردة، عن أبي
موسى. قال: أرسلني
أصحابي إلى
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
أسأله لهم
الحملان. إذ
هم معه في جيش
العسرة (وهي
غزوة تبوك).
فقلت: يا نبي
الله! إن
أصحابي
أرسلوني إليك
لتحملهم. فقال
(والله! لا
أحملكم على
شيء) ووافقته
وهو غضبان
ولا
أشعر. فرجعت
حزينا من منع
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. ومن
مخافة أن يكون
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قد وجد
في نفسه علي.
فرجعت إلى
أصحابي
فأخبرتهم الذي
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فلم
ألبث إلا
سويعة إذ سمعت
بلالا ينادي:
أي عبدالله بن
قيس! فأجبته.
فقال: أجب
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يدعوك.
فلما أتيت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال (خذ
هذين
القرينين. وهذنين
القرينين.
وهذين
القرينين.
(لستة أبعرة ابتاعهن
حينئذ من سعد)
فانطلق بهن
إلى أصحابك.
فقل: إن الله
(أو قال: إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم)
يحملكم على
هؤلاء
فاركبوهن).قال
أبو موسى:
فانطلقت إلى
أصحابي بهن.
فقلت: إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يحملكم على
هؤلاء. ولكن،
والله! لا
أدعكم حتى
ينطلق معي
بعضكم إلى من
سمع مقالة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. حين
سألته لكم.
ومنعه في أول
مرة. ثم إعطاءه
إياي بعد ذلك.
لا تظنوا أني
أحدثكم شيئا
لم يقله.
فقالوا لي:
والله! إنك
لمصدق. ولنفعلن
ما أحببت.
فانطلق أبو
موسى بنفر
منهم. حتى
أتوا الذين
سمعوا قول
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. ومنعه
إياهم. ثم
إعطاءهم بعد.
فحدثوهم بما
حدثهم به أبو
موسى، سواء.
{8}
Bize Abdullah b. Berrâd El-Eş'ari
ile Muhammed b. Ala' El-Hemedânî rivayet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır.
(Dedilerki): Bize Ebû Usâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Musa'dan
naklen rivayette bulundu. Şöyle demiş:
Beni arkadaşlarım
kendilerine yük devesi istemek için Resûlullah (Sallallahu Ateyhi ve Sellem)'e
gönderdiler; çünkü darlık ordusunda —ki Tebûk gazasıdır— onunla beraber idiler.
Ben: Yâ Nebiyyallah! Arkadaşlarım beni yük devesi istemek için sana
gönderdiler, dedim. Bunun üzerine :
«Vallahi sizo hiç bir
yük hayvanı veremem!» buyurdu. Kendisine öfkeli halinde rastlamışım ama
bilmiyordum. Resûlullah (Sallallahu Ateyhi ve Sellem)'in bir şey vermemesinden
mahzun olarak ve Resûlullah (Sallallahu Ateyhi ve Sellem) bana gücenmiştir diye
korkarak geri döndüm; hemen arkadaşlarımın yanına giderek Resûlullah
(Sallallahu Ateyhi ve Sellem)'in söylediklerini onlara haber verdim. Orada bir
dakika durur durmaz Bilâl'in: Ey Abdullah b. Kays! diye seslendiğini işittim ve
kendisine cevap verdim.
— Resûlullah (Sallallahu Ateyhi ve Sellem) seni
çağırıyor; icabet et.» dedi.
Resûlullah (Sallallahu
Ateyhi ve Sellem)'in yanına vardığımda: O anda Sa'd'dan satın aldığı altı
deveyi göstererek:
«Şu çifti, şu çifti ve
şu çifti al da arkadaşlarına götür ve deki: Size bu yük develerini Allah verdi
(yahut Resûlullah (Sallallahu Ateyhi ve Sellem) verdi) artık bunlara binin!»
Ebû Mûsâ sözüne şöyle
devam etmiş: Ben de bu develeri arkadaşlarıma götürerek: Resûlullah (Saliallahu
Aleyhi ve Seilem) bunları binmek için size gönderdi. Lâkin sizden biriniz
benimle gelip de Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'den sizin için
istekte bulunduğum zaman söylediği sözü işiten ve ilk defa vermeyişini sonradan
verişini (gören) birine beraber gitmedikçe yakanızı bırakmam! Zannetmeyin ki
onun söylemediği bir şeyi ben size söylemiş olayım, dedim. Bana şu cevabı
verdiler:
— Vallahi sen bizim indimizde (doğruluğu)
tasdik edilmiş bir adamsın. Dilediğini elbette yaparız.
Bunun üzerine Ebû Mûsâ
onlardan birkaç kişi ile birlikte yola revân olarak Resûlullah (Saliallahu
Aleyhi ve Seilem)'in sözünü işiten ve onlara (evvelâ) bir şey vermeyip sonradan
verdiğini görenlere gitmişler. Onlar da kendilerine tamamiyle Ebû Musa'nın
anlattıklarını anlatmışlar.
9 - (1649) حدثني
أبو الربيع
العتكي. حدثنا
حماد (يعني ابن
زيد) عن أيوب،
عن أبي قلابة
وعن القاسم بن
عاصم، عن زهدم
الجرمي. قال
أيوب: وأنا
لحديث القاسم
أحفظ مني
لحديث أبي
قلابة. قال:
كنا
عند أبي موسى.
فدعا بمائدته
وعليها لحم دجاج.
فدخل رجل من
بني تيم الله،
أحمر، شبيه
بالموالي.
فقال له: هلم!
فتلكأ فقال:
هلم! فإني قد
رأيت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يأكل منه.
فقال الرجل:
إني رأيته
يأكل شيئا
فقذرته. فحلفت
أن لا أطعمه.
فقال: هلم!
أحدثك عن ذلك.
إني أتيت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
رهط من الأشعريين
نستحمله. فقال
(والله! لا
أحملكم. وما عندي
ما أحملكم
عليه) فلبثنا
ما شاء الله.
فأتى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم بنهب
إبل. فدعا بنا.
فأمر لنا بخمس
ذود غر الذرى.
قال: فلما
انطلقنا، قال
بعضنا لبعض:
أغفلنا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يمينه. لا
يبارك لنا.
فرجعنا إليه.
فقلنا: يا
رسول الله!
إنا أتيناك
نستحملك. وإنك
حلفت أن لا تحملنا.
ثم حملتنا.
أفنسيت؟ يا
رسول الله!
قال (إني،
والله! إن شاء
الله، لا أحلف
على يمين فأرى
غيرها خيرا
منها. إلا
أتيت الذي هو
خير. وتحللتها
فانطلقوا.
فإنما حملكم
الله عز وجل).
{9}
Bana Ebu'r-Rabî' El-Attekî
rivayet etti. (Dediki): Bize Hammâd yâni İlmi Zeyd, Eyyûb'dan, o da Efoû Kılabe
ile Kaasim b. Âsım'dan, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivayet etti.
Eyyûb: Ben Kaasim'in hadîsini Ebû Kılâbe'nin hadîsinden daha iyi bellemişimdir,
demiş ve şunları söylemiş:
Ebû Musa'nın yanında
idik. Sofrasını getirtti. Üzerinde tavuk eti vardı. Derken Benî Teymillâh
(kabilesin) den kırmızı renkli âzadlılara benzeyen bir adam girdi. Ebû Mûsâ ona
buyur etti. Adam durakladı. Ebû Mûsâ yine buyur etti. Ve: Ben Resûlullah
(Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'i bundan yerken gördüm, dedi. Adam:
— Ben bu hayvanın bir şey yediğini gördüm de
iğrendim; bir daha ondan yememeye yemîn ettim, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ
şunları söyledi:
— Gel sana bundan bahsedeyim! Ben Eş'arîlerden
bir cemaat içinde yük devesi istemek üzere Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve
Seilem)'e gittim:
«Vallahi size yük devesi
veremem; zâten bende size verecek binek hayvanı yok!» buyurdu. Biz de Allah'ın
dilediği kadar durduk. Nihayet Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'e
ganimet develeri getirdiler. Müteakiben bizi çağırdı ve bize beş tane beyaz
hörgüçlü deve verilmesini emir buyurdu. Yola revân olduğumuz vakit birbirimize:
Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'i yemininde gaflete düşürdük. Başımıza
iyi hayır gelmez! dedik; ve hemen kendisine dönerek:
— Yâ Resûlâllah! Biz yük devesi istemek üzere
sana geldik. Sen bize yük devesi veremeyeceğine yemîn ettin; sonra da verdin!
Unuttun mu yâ Resûlâllah? dedik:
«Vallahi ben, Allah
diler de bir şeye yemîn eder ve başkasını o yeminden daha hayırlı görürsem o
hayırlı işi yapar; yeminimi de (keffâretle) heiâl kılarım. Çekilin gidin! Size
Ancak Allah (Azze ve Celle) binek devesi verdi.» buyurdular.
(1649) - وحدثنا
ابن أبي عمر.
حدثنا
عبدالوهاب
الثقفي عن أيوب،
عن أبي قلابة
والقاسم
التميمي، عن
زهدم الجرمي.
قال: كان بين
هذا الحي من
جرم وبين الأشعريين
ود وإخاء.
فكنا عند أبي
موسى الأشعري.
فقرب إليه
طعام فيه لحم
دجاج. فذكر
نحوه.
{…}
Bize İbni Ebî Ömer de rivayet
etti. (Dediki): Bize Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe ile
Kaasim Et-Teymî'den, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivayette bulundu.
Şöyle demiş:
Cerm kabilesinin şu
mahallesi ile Eş'arîler arasında sevgi ve kardeşlik vardı. Bu sebeple Ebû Mûsâ
El-Eş'arî'nin yanında bulunuyorduk. Derken ona içerisinde tavuk eti bulunan bir
yiyecek sundular... Râvi yukarıkî hadîs gibi rivayet etmiştir.
2 م - (1649) وحدثني
علي بن حجر
السعدي
وإسحاق بن
إبراهيم وابن
نمير عن
إسماعيل بن
علية، عن
أيوب، عن
القاسم
التميمي، عن
زهدم الجرمي.
ح وحدثنا ابن
أبي عمر.
حدثنا سفيان
عن أيوب، عن
أبي قلابة، عن
زهدم الجرمي.
ح وحدثني أبو
بكر بن إسحاق.
حدثنا عفان بن
مسلم. حدثنا
وهيب. حدثنا
أيوب عن أبي
قلابة
والقاسم، عن
زهدم الجرمي.
قال: كنا عند
أبي موسى.
واقتصوا
جميعا الحديث
بمعنى حديث
حماد بن زيد.
{…}
Bana Ali b. Hucr
Es-Sa'dî ile İshâk b. İbrahim ve İbni Numeyr, İsmail b. Uleyye'den, o da
Eyyûb'dan, o da Kaasim Et-Teymî'den, o da Zehdem El-Cermî'den naklen rivayet
ettiler. H.
Bize İbni Ebî Ömer de rivayet
etti. (Dediki): Bize Süfyân, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Zehdem
El-Cermî'den rivayet etti. H.
Bana Ebû Bekir b. İshâk
da rivayet etti. (Dediki): Bize Affân b. Müslim rivayet etti. (Dediki): Bize
Vüheyb rivayet etti. (Dediki): Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe ile Kaasim'den, onlar da
Zehdem El-Cermî'den naklen rivayet etti. Ebû Musa'nın yanında idik... demiş.
Bu râvilerin hepsi
Hammâd b. Zeyd hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır.
3 م - (1649) وحدثنا
شيبان بن
فروخ. حدثنا
الصعق (يعني ابن
حزن). حدثنا
مطر الوراق.
حدثنا زهدم
الجرمي. قال:
دخلت على أبي
موسىلا وهو
يأكل لحم
دجاج. وساق الحديث
بنحو حديثهم.
وزاد فيه قال
(إني، والله! ما
نسيتها).
{…}
Bize Şeybân b. Ferrûh
rivayet etti. (Dediki): Bize Sa'k yâni İbni Hazn rivayet etti. (Dediki): Bize
Matar El-Verrâk rivayet etti. (Dediki): Bize Zehdem El-Cermî rivayet etti:
Ebû Musa'nın yanına
girdim; tavuk eti yiyordu... dedi; ve hadîsi yukarıdakilerin hadîsi gibi
rivayet etti. «Vallahi ben onu unutmadım.» cümlesini de ziyâde eyledi.
10 - (1649) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا جرير
عن سليمان التيمي،
عن ضريب بن
نقير القيسي،
عن زهدم، عن
أبي موسى
الأشعري. قال:
أتينا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم نستحمله.
فقال (ما عندي
ما أحملكم.
والله! ما
أحملكم) ثم بعث
إلينا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بثلاثة ذود
بقع الذرى.
فقلنا: إنا
أتينا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
نستحمله. فحلف
أن لا يحملنا.
فأتيناه فأخبرناه.
فقال (إني لا
أحلف على
يمين، أرى
غيرها خير
منها، إلا
أتيت الذي هو
خير).
{10}
Bize İshâk b. İbrahim de
rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr, Süleyman Et-Teymî'den, o da Durayb b.
Nukayr El-Kaysî'den, o da Zehdem'den, o da Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen haber
verdi. Şöyle demiş:
— Yük devesi istemek üzere Resûlullah
(Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'e gittik.
"Bende size verecek
yük devesi yok! Vallahi size binek hayvanı veremem!» dedi. Sonra bize üç tane
beyaz hörgüçlü deve gönderdi. Bunun üzerine:
— Biz Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'e
yük devesi istemeye geldik. O bize deve veremeyeceğine yemra etti, dedik. Ve
kendilerine giderek bunu haber verdik de:
«Ben bir şeye yemîn eder
de başkasını o yeminden deha hayırlı görürsem hemen o hayırlı şeyi yaparım...»
buyurdular.
(1649) - حدثنا
محمد بن
عبدالأعلى
التيمي. حدثنا
المعتمر عن
أبيه. حدثنا
أبو السليل عن
زهدم. يحدثه
عن أبي موسى.
قال: كنا مشاة.
فأتينا نبي
الله صلى الله
عليه وسلم
نستحمله. بنحو
حديث جرير.
{…}
Bize Muhammed b.
Abdilâlâ Et-Teymî rivayet etti. (Dediki): Bize Mu'temir, babasından rivayet
etti. (Demişki): Bize Ebu's-Selîl, Zehdem'den, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet
eyledi. Şöyle demiş:
— Yürüyorduk. Nihayet
yük devesi istemek için Nebiyyullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'e vardık...
Râvi Cerîr'in hadîsi
gibi rivayette bulunmuştur.
İzah:
Bu hadisi Buhâri
«Megâzî», «Fardu'l-Humus», «Nüzûr», «Zebâih», «Keffârâtü'I-Eymân ve «Tevhid»
bahislerinde; Ebû Davûd *Eyman»da, Tirmizî «Et'ime» ve «Şemail bahislerinde;
Nesâî «Eymân» ve *Sayd»da, ibni Mâce «Keffarât»da muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir.
«Darlık ordusu» diye
terceme ettiğimiz «Ceyşül-usra» Tebûk gazasına giden ordudur. Buna darlık
ordusu denilmesi : Son derece şiddetli sıcaklara tesadüf etmesi, su, hayvan ve
yiyecek sıkıntısı çekilmesi sebebiyledir. Hattâ ashab-ı kiramın susuzluktan
develerin karnını yararak içlerindeki suyu aldıkları rivayet olunmuştur.
Bu gaza Resûlullah
(Saliallahu Aleyhi ve Seilem) Efendimizin bizzat iştirak ettiği son gazadır.
İbni Sa'd'in rivayetine göre Tebûk gazası hicretin dokuzuncu yılı Receb ayının
perşenbe günü vuku' bulmuştur. Gazanın sebebini bildiren mürsel bir hadîste
şöyle deniliyor: «Yahudiler Resûlullah (Saliallahu Aleyhi ve Seilem)'e gelerek:
Yâ Ebel-Kaasim, eğer Nebilik iddiasında doğru söylüyorsan, hemen Şam'a yetiş!
Zîra Şâm mahşer yeri ve Nebiler diyarıdır,, dediler. O da onların sözüne
kanarak yalnız Şam'ı almak niyetiyle gazaya çıktı. Tebuk'a varınca Allah ona
Benî İsrâîl süresindeki:
(Onlar seni bu yerden
çıkarmak için nerdeyse zorlayacaklardı...) âyetinden Bizim yolumuzda asla bir
değişiklik bulamazsın kavli kerîmine kadar olan âyetleri indirdi. Allah Teâlâ
ona Medine'ye dönmesini emretti ve:
Senin yaşaman da orada.
ölümün de orada olacak. Sen tekrar oradan diriltileceksin! buyurdu...»
Bu rivayetlerde sözü
geçen «âzadlılar»dan murad: Roma esirleridir. İçeri giren zât kırmızı benizli
diye vasıflandırılmakla onun hâlis Arap olmadığına işaret edilmiştir. Nitekim
bir rivayette : «Galiba âzâdlılardandı.» denilerek bu cihet tasrih olunmuştur.
Bu zât: «Ben bu
hayvanın bir sey yediğini gördüm de iğrendim...» demekle tavuğu pislik yerken
gördüğünü anlatmak istemiştir. Buna mukabil Hz. Ebû Mûsâ: «Gel, sana bundan
bahsedeyim!» demiş; bununla: «Gel sana bu yeminin nasıl halledileceğini
anlatayım!» demek istemiştir.
Rivayetlerin birinde
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in altı deve verdiği, diğerinde beş deve
verilmesini emir buyurduğu kaydedilmektedir. Bu sebeple vak'anın iki defa
cereyan etmiş olması üzerinde durulduğu gibi, azı zikretmek fazlanın red ve
inkârı değildir; şeklinde te'lîfte bulunanlar dahî olmuştur.
«Başımıza iyi havır
gelmez!» cümlesi; -Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gaflete
düşürdük... biz ebediyyen felâh bulmayız; dedik!» şeklinde de rivayet
olunmuştur.
«Size yük hayvanlarını
ben vermedim; lâkın Allah verdi...» ibaresinin mânâsı Hattâbi'ye, göre birçok
vecihlere muhtemeldir. Bununla ashabdan minneti kaldırarak ni'metin Allah'a
izafesi kasdedilmiş olabileceği gibi, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
unutmuş olması ihtimâli de vardır. Unutan kimse muztar hükmündedir; onun fiili
bâzan Allah'a da izafe edilir. Nitekim unutarak orucunu bozan bir kimse
hakkında :
«Onu ancak Allah
doyurdu, suladı.» buyurulmuştur. Yahut bu cümle: «Bu ganimeti göndermekle size
binek hayvanlarını Allah vermiş oldu.» manasınadır.Mârûdî de bu mânâya işaret
etmiştir.
Kaadi iyâd: «Caiz ki
onlara yük devesi verileceği Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e vahi
suretiyle bildirilmiş olsun yahut bu zevat Allah'ın ganimeti kendilerine taksim
etmesini emir buyurduğu kimselerin umumunda dahil olsunlar.» diyor.